İSMİN HAL KATEGORİSİ NEDİR?
İsimlerde (eşyada) belirlilik/ belirsizlik;
(eşyanın) tanıdık, özel bir eşya olması)
( Harf-i tarif ‘el’ / Article ‘the’/ -ük hali ) nedir ?
Her şeyden önce Türkçede -k ekinden söz edelim biraz. Ek (-k eki) ‘boz-uk saat, aç-ık kapı, kır-ık kalem, çiz-ik araba…vs.’ fiillerle kullanıldığında eşyanın fiille kastedilen hareketi yük almış olduğunu ya da fiille kastedilen hareketin eşya üzerinden geçmiş olduğunu bildirir. Ve aslında fiillerin bitmiş durumunu, ismin fiille kazanmış olduğu sıfat halini (sıfat fiili) oluşturur.
Yine aynı –k eki;
sar-mak’ tan _sarık,
bat-mak’ tan_ batık,
örtmek’ ten_ örtü ( -ğ/-k )
Ayrıca, ‘düüt’ yansımasından ‘dü-d-ük’ gibi fiil veya yansımayı yük almış, taşımış olan anlamında eşya adı da oluşturur.
Ve hatta, ‘tanı-d-ık’ gibi -t ekini almış bir fiili de yine taşıyan, yük alık/ almış olan anlamında (tanıdık adam) sıfat yapar.
Sonuç olarak bütün bunlara bakıldığında –k ekinin bir yük alma veya taşıma görevi üstlendiği görülmektedir.
Peki eşya hep böyle hareketleri mi yük alır sadece,
Ör; At (bir binek hayvanı.)
At--ıg
Ali at--ıg bindi
Yine;
kapıg (kapı)
kapık--ık/ -ığ
Ali kapık--ıg açtı . (kapıy-ı açtı
-ıy--ı
Ör; örtük (örtü)
örtük--ük/ -üğ
Ali örtük--üg örttü ( örtüyü örttü )
-üy --ü
Şöyle, karşımızda bir eşya var ve eğer, eşyayı hiç görmemiş veya bilmemiş isek eşya için; Bu nedir? Deriz. Ve bu şey için bir ad ararız. Bunu eşyayı dil sahasına çıkarıp ondan konuşmak için yaparız.
Demek ki eşya veya varlık dil sahasına çıkabilmek için bir ada ihtiyaç duyar. Böylece başlangıçta eşya ile adlar (isimler) arasında da yük alma veya taşıma -eşyanın ismi taşıması anlamında- bir ilişki kuruldu.
Burasını biraz açalım. Başlangıçta dedik,
Aslında isimle kastedilen eşyanın tanıdık veya bilindik bir eşya olması durumu, yani belirlilik durumu iki yerde ortaya çıkar.
Birincisi sohbet anı veya olay anıdır.
‘Kitabı satın aldım’ örneğinde ‘kitab-ı’ derken öncesinde sohbete konu olmuş bir kitaptan konuşuyoruz demektir. Yani olay şöyleydi.
‘Dün Ali ile kitap fuarına gittik. Orada ülkeleri tanıtan çok güzel resimli bir kitap görmüştüm’ ve ben,
‘Kitabı satın aldım’ Evet bu cümlelerde konu edilen kitap özel bir kitap olarak karşımıza çıktı. Özel diyoruz çünkü bu kitap diğer herhangi bir çok kitaptan belirli biri halini aldı. Bu bakımdan ‘kitap’ isimi özel ad gibi durdu. Bu durum, kişi veya diğer şeylere konulan özel adlara benzer bir durum. Farkı ise eşyanın cins veya tür adının sadece bir eşyayı özelleştirmesi oldu.
Arapça dil bilgisinde ‘el’ takılı isim eşyanın özel adıdır denmekle kastedilen şey bütün bunlardır.
İngilizcede ‘the’ articlesinde de durum aynıdır.
İkincisi ise daha geniş, başlangıca dönük bir durumdur. Yani şöyle, bir örnek,
‘İnsan gerçekten çok nankördür’ örneğimizde bahsedilen isim tabiatta varlık olarak yer almış bir tür ismi, insan ismidir. Ve ‘insan’ demekle bütün bu bir tür kastedilmiştir. Fakat Arapçada yine de ‘el’ takısı alır.
( el insan). Buradaki durum ise şudur.
Aslında ‘insan’ demekle ‘insan olan/ insan olmuş şey’ denmek istenir. Ve ta başlangıca ismin eşyaya ad olarak konmasına kadar gidilir. Şöyle,
Diyelim ki iki kişiyiz ve biz karşımızdaki bir eşyaya ad koymak istedik. Eşyamız veya canlımız, hızlı koşan, dört ayaklı … vesaire bir canlı olsun. Oldu ki kararlaştırdık ve bu canlıya ‘at’ dedik. Ve eşyayı adlandırdık. Bundan sonra ‘the at, el at, atıg’ demekle adı ‘at olmuş’ eşya demek isteriz. Ve her defasında bu başlangıca döneriz. İşte Arapça ve İngilizcede ‘the’ ve ‘el’ takısının sıkça kullanılması bu yüzdendir. Aynı durum göreceğimiz gibi Türkçede de vardı. Ve bu,
‘Tağ-ıg ukrukın egmez.’ Şeklindedir. Ata sözüyle;
‘Dağ olan şey, bir dağ, iple eğilmez.’ anlamı verilir.
İşte isimlerle kullanılan belirtme/ belirlilik bildiren dil unsurları bu ihtiyaçtan ortaya çıkmıştır.
Şöyle devam edelim. Tabiatta bir taraftan eşyalar veya varlıklar dolaşırken diğer tarafta adlar veya isimler dolaşırlar.
Kişi, ‘Kırtasiyeden birkaç kalem, bir çanta bir de defter aldım’ dediğinde, henüz dil sahasına çıkmayan veya kişinin dil sahasına çıkarmadığı, belirsiz, bir veya birkaç varlık sohpete konu olmuştur.
Bundan sonra,
‘çantayı (çanta olmuş olanı/ çanta adını yük alanı ) Ali’ye,
‘kalemi (kalem olmuş olanı/ kalem adını taşıyanı ) Veli’ye verdim.’ Derse eşyalar artık konuşma sahasına çıkmışlardır demektir. İşte ismin belirtme veya yük alma ya da eşyaya ismi yük aldırma yine ismi eşyaya yükleme durumu budur.
Yükleme durumu ismin akuzatif durumuydu. Bu halde konuşan kişi önsesinden sohbete konu etmiş olduğu bir eşyayı yeniden anlatıyordur. Yani dinleyen için eşya ikinci kez işitiliyordur.
Konuşan kişi, ben, ilk defa; ‘Kitabı satın aldım.’ dersem demeki dinleyici olan siz, bir kitap mevzusundan haberdarsınız. Olaya eşya olan ‘kitap’ tarafından baktığımızda ise ‘kitap’ söhpette yer almış olma bakımından sözü edilmiş, üzerinden söz geçmiş bir eşya, bir bakıma üzerinde söz oluşmuş bir eşya… ya da eşya söz olmuş eşya veya ad veya isim olmuş bir eşyadır.
Ali kalem buldu. ( belirsiz/ bilinmeyen bir kalem ‘a pen’ )
Ali kalem-i buldu. ( belirli/ bilinen bir kalemi ‘the pen’) Örneklerindeki gibi.
Örnekteki eşya ( yani ‘kalem’ sözü ) cümlede nesne göreviyle yer aldı. Fakat birincisinde, eksiz olanında, herhangi bir kalem, daha hiç sözü edilmemiş bir kalem varken; ikincisinde bilinen, konu olmuş bir kalem vardır.
Bundan sonra,
‘Kalem kırmızı bir kalemdi.’ Dendiğinde, ‘kalem olmuş’ eşya kırmızıydı denmek istenir. Fakat isim bu kez özne olarak ifadede yer alır. Ve genede bu eşyanın bilinen bir eşya olduğu (ifadede bilinmişlik bildiren bir ek unsuru, –i unsuru olmasa da) durumdan anlaşılır.
Bütün bu cümlelerdeki eşya ‘kalem’ sözü, ‘kalem olmuş şey’ anlamında kullanıldı.
Devam edelim,
‘Güneş balçıkla sıvanmaz.’
Yani, ‘Güneş olan şey…’ yine,
‘Dağ iple eğilmez.’
Yani, ‘Dağ olmuş şey…’ örneklerinde de aynı durum vardır.
Farkındaysak bu son örneklerde ‘güneş’ ve ‘dağ’ sözleri ilk defa işitiliyor. Ve bir ikinci defa sohbete konu olma durumu da yoktur. Fakat biz yine de bir belirlilik hissederiz. Bu, birinci örnekte ‘güneş’ iken ikincisinde ‘dağ’ oldu. Güneş dendiğinde herkes güneşin nasıl bir eşya olduğunu bilirken. ‘Dağ’ da ise böyle bir bilinmişlik, bilinen, belirli bir dağ da yoktur. Fakat, ‘dağ olmuş olan şey, bir dağ olmuş, dağ olan şey’ diyerek sözü genişletirsek ortada belirli bir eşya olmasa da bir tanınmışlık, zihinlerdeki bir tanınmadan bahsedebiliriz.
Bu cümlenin aslı;
‘Tağ-ıg ukrukın egmez.’ Şeklindedir. Ata sözüyle;
‘Dağ olan şey iple eğilmez.’ anlamı verilir. Tıpkı bugünkü,
‘İnsan (olan, bir insan ) böyle bir şey yapmaz’ söylemlerindeki gibi.
Örnekteki -ıg ek unsuru eşyayı belirli, bilinen bir eşya yapar. Ve bu yapıda –ıg ekli eşya, ( halı hazırda ) ‘dağ’ adını taşımış olan eşyadır. Bu arada –ıg ekli isim cümle içerisinde özne olarak yer alıyor.
İşte ismin –i akuzatif/ nesneli hali belirlilik, tanınan belirli bir eşyayı bildirirken, ismin özne hali ise bazen veya çoğu kez belirli bir’lik bildirmezse de bir tanınmışlığı haber verir.
Görüntüyü daha da netleştirelim.
‘Ali ateşi? yaktı.’
‘ Ateş?? alev ile söndürülmez.’ Örneklerinde işaretli yerlerde ifadeden düşmüş harfler vardır aslında. Birinci cümlede bir -g(-ğ) harfi, ikincisinde -ıg/(-ığ) eki düşmüştür. Bu cümlelerin aslı;
‘Ali otug yaktı’ (ot = od/ ateş demektir)
Bügün;
‘Ali odug---oduğ--odu yaktı’
(‘the’ ot/ ateş)
yani, Otug ayguç birle öç-ürmez. (ata sözüdür)
Bügün; ‘Od ayguç/ alev ile sönmez’
Yani, Od -olan şey- ayguç birle öçürmez
Gördüğümüz şey şudur.
- Birinci cümlede isim ( od_ateş ) nesne gibi kullanılırken, ikincisinde özne oldu.
- İsimlerin eklerinde (-ug ekinde) bir değişme de yoktur.
‘The’ artikeline dikkat edelim. Dikkat edelim çünkü, Türkçedeki –i(-ig) eki ingilizcede ‘the’ artikeline karşılık geliyor. Bu arada İngilizce ve diğer dilleri konuşanlar Türkçede böyle bir tanıdıklık unsuru, harf-i tarif, article bulmaya zorlanırsa bu eski fakat artık -özne durumunda- işletilmeyen bir –ıg ekiydi. Bugün ise isimin nesne … ( üzerine bir hareket yöneltilmeyen,veya, üzerinden bir hareket çıkmayan nesne, yalın nesne) …olarak yer aldığı durumlarda tanıdık/ bilinen/ belirli bir nesne (-i ekli nesne) olarak varlığını devam ettirir.
Örnekler,
Ali found a pen. _ Ali kalem ( herhangi bir kalem) buldu.
Ali found the pen._ Ali kalem-i buldu
Ali kalem olmuş olan şey buldu.
Demek ki Türkçede de diğer dillerde (Arapçada ‘–el’, İngilizcede ‘the’) olduğu gibi, eşyanın tanıdık bir eşya olduğunu bildiren bir dil unsuru vardır.
Şu ana kadar ismin tanıdık olan isim, tanıdık olmayan isim durumunu, –i durumunu gördük. Yani belirtili nesne demiyoruz artık tanıdık, belirli eşya diyoruz çünkü ek, –ıg eki ismin sadece nesne halinde kullanılmazdı. Hem zaten ‘–i/ -iğ/ -ig’ eki eki bir ismi nesneleştirmek için değil, eşyayı tanıdık eşya sahasına almak için işletilirdi.
Öyleyse,
Türkçede, isimlerin tanıdık olması kategorisi/ harf-i tarif nedir?
…………… kısaca ‘–i/ -iğ/ -ig’ dir.