Etiket arşivi: Kur’an-ı Kerim meali

Beyyine Suresi / سُورَةُ البَيِّنَة

İndir (PPTX, 135KB)

 بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
Beyyine Suresi Meali/Yor(umla)ması

لَمْ يَكُنِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ اَهْلِ الْكِتَابِ وَالْمُشْرِك۪ينَ مُنْفَكّ۪ينَ حَتّٰى تَأْتِيَهُمُ الْبَيِّنَةُۙ ﴿١﴾
رَسُولٌ مِنَ اللّٰهِ يَتْلُوا صُحُفًا مُطَهَّرَةًۙ ﴿٢﴾
ف۪يهَا كُتُبٌ قَيِّمَةٌۜ ﴿٣﴾

Kitap(ın) ehlinden ( görünüp fakat gerçekte) kafirler(den olanlar) ve müşrikler kendilerine (açık) beyanatlar/ deliller gelinceye kadar ayrıl-ıp(ortaya çıkacak) değillerdi(r)
Ne zaman gerçek ortaya kondu müşrikler ve (kimin) gizli kafir(oldukları) ortaya çıktı??
(İşte o beyanatları / açıklamaları yapan) bir elçi, o ki Allah’tandır. Takip ediyor /izliyor/ okuyor tertemiz sahifelerden
Onda/oradakiler doğru kitaplar/ yazınak??lardır.
4. (dediğimiz gibi) Kendilerine kitap verilenler (ehli kitap mı??) ancak o açık delil??/ beyanatlar kendilerine geldikten sonra ayrılığa/ tefrikaya düştüler.
Oysa onlara yalnız Allah’a kulluk etmeleri, halis bir şekilde, (ve) dini ona has kılmaları, hanif bir şekilde, ve namaz, onu ikame etmeleri, ve zekat vermeleri emir olunmuştu (zaten ve hem) Sağlam din de budur.
6. Ehl-i kitap (kitap verilmiş/ kitaba muhatap/ kitabı bilenler??) ve müşriklerden olan inkârcılar, içinde ebedî olarak kalacakları cehennem ateşindedirler. İşte halkın en şerlileri/tehlikelileri onlardır. (kitap ehliden kafirler ve Allah’a karşı ortak çıkarmış/ üretmiş müşrikler)

Müddessir Suresi / سُورَةُ المدَّثِّر

İndir (PPTX, 201KB)

 بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم …
Müddessir suresi meali/yorumu (‘Sekar’ nedir?);

يَا أَيُّهَا الْمُدَّثِّرُ ﴿١﴾
قُمْ فَأَنذِرْ ﴿٢﴾
ورَبَّكَ فَكَبِّرْ ﴿٣﴾
وَثِيَابَكَ فَطَهِّرْ ﴿٤﴾
وَالرُّجْزَ فَاهْجُرْ ﴿٥﴾
وَلَا تَمْنُن تَسْتَكْثِرُ ﴿٦﴾
وَلِرَبِّكَ فَاصْبِرْ ﴿٧﴾

Ey! örtünen!/ sarınan
Kalk! Ve uyar!
Rabbin (bu / seslenen) tekbir et.
Elbisen, onu temiz tut
2- silkelen
3- üstüne başına bak
Pis işleri terk et
2- Pisliği bırak
3- Pis iş ve sözler savurma(dan)
(İşi) çok görüp (abartıp) kendini tatmin etme
2-Başa vurmadan yaptığın şeyi…
(Sen sadece) Rabbin (Benim) için sabret
İşin sonunda Nâkûr’a üflendiği zaman.
İşte o izin günü, “zor gün” dür.
(Onlar) kafirler üzerine(zaten) kolay olmayacak.
1. Bana bırak o kimseyi, onu ben bir numune olarak yarattım. 2.Yarattığım O (malum) bir kimseyi bana bırak
(Onun hesabını bana bırak, sen uyarmaya bak! )
Ona artırıp(uzatıp) durduğum
mal(dünyalık/sermaye/ varlık) yaptım(verdim)
2. Yaptım ona, mal/servet olsun diye uzatmalar, ilaveler(-e bağlı mallar, edinsin, servetler, güç kazansın…)

Kalem Suresi / سُورَةُ القَلَم

İndir (PPTX, 538KB)

 بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم …
Kalem Suresi (!-yorumu-!); (2000-19/-20)
نٓ وَالْقَلَمِ
وَمَا يَسْطُرُونَۙ ﴿١﴾
مَٓا اَنْتَ بِنِعْمَةِ رَبِّكَ بِمَجْنُونٍۚ ﴿٢﴾
وَاِنَّ لَكَ لَاَجْرًا غَيْرَ مَمْنُونٍۚ ﴿٣﴾
وَاِنَّكَ لَعَلٰى خُلُقٍ عَظ۪يمٍ ﴿٤﴾
فَسَتُبْصِرُ وَيُبْصِرُونَۙ ﴿٥﴾
بِاَيِّكُمُ الْمَفْتُونُ ﴿٦﴾

?? ?? N, ve kalem
Ve (kalem o ki) cetvelliyor , çizik ediyor, satır ediyor, tablo ettiği?? o şey-ler
2. Sen -Rabbinin nimeti sayesinde- mecnun değilsin.
3. Hiç şüphesiz senin için bitip tükenmeyen bir mükâfat vardır.
4. Ve sen elbette yüce bir hilkat (karakter) üzeresin.
5, 6. Hanginizde delilik olduğunu yakında sen de göreceksin, onlar da.

Cum’a Suresi / سُورَةُ الجُمُعَة

İndir (PPTX, 159KB)

Cuma Suresi
بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

يُسَبِّحُ لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ الْعَز۪يزِ الْحَك۪يمِ ﴿١﴾
هُوَ الَّذ۪ي بَعَثَ فِي الْاُمِّيّ۪نَ رَسُولًا مِنْهُمْ يَتْلُوا عَلَيْهِمْ اٰيَاتِه۪ وَيُزَكّ۪يهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَۗ وَاِنْ كَانُوا مِنْ قَبْلُ لَف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍۙ ﴿٢﴾
وَاٰخَر۪ينَ مِنْهُمْ لَمَّا يَلْحَقُوا بِهِمْۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ ﴿٣﴾

1. Göklerde ve yerde olanların hepsi, mülkün sahibi, eksiklikten münezzeh, azîz ve hakîm olan Allah’ı tesbih eder.

2. Ümmiler?e kendi içlerinden bir resul çıkaran odur.
O(resul) ki onların üzerinde-n ( Allah’ın) ayetlerini peşi sıra takip ed-iyor. Onlara uyarlıyor, ve onlara bildiriyor kitabı ve hikmeti
Onlar açık açık bir sapıklık içindeyken.
3. Ve onlardan başkalarına da?/sonrakilere de?, hani ki henüz kendilerine katılmamış olanlar. Ve O(ALLAH), azîzdir, hakîmdir.

4. (İşte) bu, Allah’ın lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah büyük lütuf sahibidir.

Onların temsili… (kimler??),
Kendilerine Tevrat yüklendikten sonra onu taşıyamayan kitap taşıyıcı eşekler gibi’dir

Onların misali… (kimler??),
Kendilerine Tevrat verildikten sonra onu kaldıramayan Kitap sahibi Yahudiler gibi’dir.

Allah’ın âyetlerini yalanlamış olan kavmin benzetme-si ne kötü-dür! (ne kötü benzeme!) Allah, zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.

(Bu temsilden hareketle) (Yahudileri misal getirerek) de ki: Ey! Yahudiler. Bütün insanlar değil de, yalnız, kendinizin Allah’ın dostları olduğunuzu iddia ediyorsanız, bunda da samimi iseniz, haydi ölümü temenni edin!
7. Ama onlar, sergilemiş oldukları tutumdan dolayı ölümü asla temenni etmezler. Allah, zalimleri çok iyi bilir.
8. De ki: Sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, muhakkak sizi bulacaktır. Sonra da görüleni ve görülmeyeni bilen Allah’a döndürüleceksiniz de O size neler yapıyor olduğunuzu haber verecektir.

Necm Suresi / سُورَةُ النّجْم

İndir (PPTX, 533KB)

 بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
Necm Suresi Meali/Yor(umla)ması (2000-17?/-18?!/-19!!/-20!!!)

وَالنَّجْمِ إِذَا هَوَى ﴿١﴾
 مَا ضَلَّ صَاحِبُكُمْ وَمَا غَوَى ﴿٢﴾
وَمَا يَنطِقُ عَنِ الْهَوَى ﴿٣﴾
إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْيٌ يُوحَى ﴿٤﴾
عَلَّمَهُ شَدِيدُ الْقُوَى ﴿٥﴾
ذُو مِرَّةٍ فَاسْتَوَى ﴿٦﴾

Ve o parçalı şey’in aşağı gelip geçmesine/ yukarı çıkıp gitmesine
النَّجْمِ_ kesik kesik, parçalı–, (–ışık verir yıldız), taksit, parçalardan oluşan şey
Sahibiniz delalete düşmemiş, ve azmamıştır da.
Zevkinden nutuk atmıyor
Onun nutuk atması vahiy edilmiş bir vahiydendir.
(O’nun söyledikleri), sadece O’na vahyolunan bir vahiyden dolayıdır.)
Ona güçlü kuvvetli/ gücü kuvveti yerinde(olan) [ki(m) o …] bildirdi.
Öyle (güçlü ve kuvvetli olan ) göründü/ kendine yer etti/yerleşti (tabiatta yer tuttu)/ kendini öyle gösterdi/benzeşti

Ve o yüksek ufuklayken (gözün ulaştığı son en yüksek bir yerdeyken)
Öylece indi/süzüldü (oradan doğru)(ona doğru)
Çok yakınlaştı… Ve oldu iki kavis(ara/ yer) veya kavislere yakın
Bu yolla (böylece) vahiy olunacak şey kuluna vahiy edildi.
Onun gönül gözü gördüklerini yalanlamadı (hayaldir demedi)
İnkar edeceği bir durum değildi. Hayal değildi.
أَفَتُمَارُونَهُ عَلَى مَا يَرَى ﴿١٢﴾
(Öyleye biraz daha bilgi… eğer tartışacaksanız…)
İnişin sonu (inişin sonuydu)
Yanı sıra Sidre??nin çıkışı
Sidre??den çıkış
Bunun da yanında (ayrıca) kapalı/saklı sığınak (sanki)
O sidre (ortam) bürülüydü, kaplayan kaplamıştı/örtmüştü (yani, kapalı/ üstü örtülü bir yerdi)
Bakış (geçinceye) kadar kaymadı, (geçince de) uzatıp (ardından da) bakmadı.
Ant olsun ki büyük (olan) Rabbinin kanıtlarından ( Rabbinin var olduğunun kanıtlarından/ayetlerinden birini) görmüştür.

Kâf Suresi / سُورَةُ قٓ

İndir (PPTX, 180KB)

 بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
Kâf Suresi Meali/Yor(umla)ması

قٓ۠ وَالْقُرْاٰنِ الْمَج۪يدِۚ ﴿١﴾
بَلْ عَجِبُٓوا اَنْ جَٓاءَهُمْ مُنْذِرٌ مِنْهُمْ فَقَالَ الْكَافِرُونَ هٰذَا شَيْءٌ عَج۪يبٌ
ءَاِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًاۚ ذٰلِكَ رَجْعٌ بَع۪يدٌ ﴿٣﴾
قَدْ عَلِمْنَا مَا تَنْقُصُ الْاَرْضُ مِنْهُمْۚ وَعِنْدَنَا كِتَابٌ حَف۪يظٌ ﴿٤﴾
بَلْ كَذَّبُوا بِالْحَقِّ لَمَّا جَٓاءَهُمْ فَهُمْ ف۪ٓي اَمْرٍ مَر۪يجٍ ﴿٥﴾

1. Kaf/ (K). (Ve) şerefli/şanlı Kur’an (‘a ant olsun)
2. Aralarından(onlardan) bir uyarıcının gelmesine şaştılar (acayiplerine gitti) de, kâfirler şöyle dediler: «Bu şaşılacak/acayip bir bir şeydir.»
3. «Biz öldüğümüz ve toprak olduğumuz zaman mı (dirileceğiz)? Bu, akla uzak bir dönüştür.»
4. Biz, toprağın (yerin) onlardan neleri eksilttiğini kesinlikle bilmekteyiz. Yanımızda o bilgileri koruyan bir kitap vardır. (belki?? Bu durumu, eksiltmeyi geriye getirmek/ veya sarmak??)
5. Bilakis onlar, hak kendilerine gelince yalanladılar. Şimdi onlar şaşırmış bir haldedirler.

Yâsîn Suresi / سُورَةُ يسٓ

İndir (PPTX, 1.26MB)

 بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
Yâsîn Suresi Meali/Yor(umla)ması

يٰسٓۜ ﴿١﴾
وَالْقُرْاٰنِ الْحَك۪يمِۙ ﴿٢﴾
اِنَّكَ لَمِنَ الْمُرْسَل۪ينَۙ ﴿٣﴾
عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍۜ ﴿٤﴾
تَنْز۪يلَ الْعَز۪يزِ الرَّح۪يمِۙ ﴿٥﴾
لِتُنْذِرَ قَوْمًا مَٓا اُنْذِرَ اٰبَٓاؤُ۬هُمْ فَهُمْ غَافِلُونَ ﴿٦﴾

Y S
Ve hikmetli Kur’an
Tabi ki sen resullerdensin.
İstikametin doğrudur.
(Doğru yoldasın)
5. Aziz ve Rahim (olan Allah) tarafından indirildi.
6. Ataları (na??) uyarı-lmamış, (uyarıcı gelmemiş) bu yüzden kendileri de gaflet içinde kalmış bir toplumu uyarman için indirilmiştir.
Artık onların çoğuna söz hak oldu (fakat) inanmıyorlar.
8. Biz, onların boyunlarına halkalar geçirdik. O halkalar çenelere kadar dayanmaktadır. Bu yüzden kafaları yukarı kalkıktır.
9. Önlerinden bir set, ve arkalarından bir set çektik de onları kapattık, artık göremezler.
10. Onları uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir, inanmazlar.
11. Sen ancak zikre (Kur’an’a) uyan ve görmeden Rahmân’dan korkan kimseyi uyarabilirsin. İşte böylesini, bir mağfiret ve güzel bir mükâfatla müjdele.
12. Şüphesiz ölüleri ancak biz diriltiriz. Onların yaptıkları /takdim ettikleri her işi, bıraktıkları her izi/eseri yazarız. Biz, her şeyi apaçık bir kitapta (levh-i mahfuz’da) sayıp yazmışızdır.

Ankebût Suresi / سُورَةُ العَنكبوت

İndir (PPTX, 702KB)

 بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
Ankebüt (örümcek)Suresi Meali/Yor(umla)ması

الٓمٓ۠ ﴿١﴾
اَحَسِبَ النَّاسُ اَنْ يُتْرَكُٓوا اَنْ يَقُولُٓوا اٰمَنَّا وَهُمْ لَا يُفْتَنُونَ ﴿٢﴾
وَلَقَدْ فَتَنَّا الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَلَيَعْلَمَنَّ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ صَدَقُوا وَلَيَعْلَمَنَّ الْكَاذِب۪ينَ ﴿٣﴾
اَمْ حَسِبَ الَّذ۪ينَ يَعْمَلُونَ السَّيِّـَٔاتِ اَنْ يَسْبِقُونَاۜ سَٓاءَ مَا يَحْكُمُونَ ﴿٤﴾
مَنْ كَانَ يَرْجُوا لِقَٓاءَ اللّٰهِ فَاِنَّ اَجَلَ اللّٰهِ لَاٰتٍۜ وَهُوَ السَّم۪يعُ الْعَل۪يمُ ﴿٥﴾
وَمَنْ جَاهَدَ فَاِنَّمَا يُجَاهِدُ لِنَفْسِه۪ۜ اِنَّ اللّٰهَ لَغَنِيٌّ عَنِ الْعَالَم۪ينَ ﴿٦﴾

1. Elif. Lâm. Mîm.
2. (yoksa) İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece «İman ettik» demeleriyle bırakılacaklarını mı hesap ettiler?
3. Ant olsun ki, biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Tabi ki Allah kimin sadık ve kimin yalancı olduğunu (sınamadan da) bilir
4. Yoksa kötülük yapanlar bizden geçebileceklerini mi sandılar? Ne berbat hüküm veriyorlar!
5. (her)Kim Allah’a kavuşmayı umuyorsa, bilsin ki Allah’ın tayin ettiği o vakit elbet gelecektir. O, her şeyi işiten ve bilendir.
6. Cihat eden, ancak kendisi için (kendi hayrına) cihat etmiş olur. Şüphesiz (yoksa) Allah, âlemlerden müstağnîdir. (Kimse ALLAH’a minnet koyamaz)
7. İman edip iyi işler yapanların (geçmiş) kötülüklerini elbette örteriz ve onlara, yaptıklarının daha güzeli ile karşılık veririz.
8. Biz, insana, ana-babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir(-diğimiz halde??) Eğer onlar,(da) seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi (bilmeden) bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara (da??) itaat etme(neyin ki bir başkası??). Dönüşünüz ancak banadır. O zaman size yapmış olduklarınızı haber vereceğim.
9. İman edip iyi işler yapanları, muhakkak sâlihler (zümresi) içine katarız.
10. İnsanlardan kimi vardır ki: «Allah’a inandık» der; fakat Allah uğrunda eziyete uğratıldığı zaman, insanların işkencesini Allah’ın azabı gibi tutar. Halbuki Rabbinden bir yardım gelecek olsa, mutlaka, «Doğrusu biz de sizinle beraberdik» derler. İyi de, Allah, herkesin kalbindekileri en iyi bilen değil midir?

Şu’arâ Suresi / سُورَةُ الشُّعَرَاء

İndir (PPTX, 3.31MB)

 بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم

طٰسٓمٓۜ ﴿١﴾ تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ الْمُب۪ينِ ﴿٢﴾ لَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَفْسَكَ اَلَّا يَكُونُوا مُؤْمِن۪ينَ ﴿٣﴾ اِنْ نَشَأْ نُنَزِّلْ عَلَيْهِمْ مِنَ السَّمَٓاءِ اٰيَةً فَظَلَّتْ اَعْنَاقُهُمْ لَهَا خَاضِع۪ينَ ﴿٤﴾ وَمَا يَأْت۪يهِمْ مِنْ ذِكْرٍ مِنَ الرَّحْمٰنِ مُحْدَثٍ اِلَّا كَانُوا عَنْهُ مُعْرِض۪ينَ ﴿٥﴾ فَقَدْ كَذَّبُوا فَسَيَأْت۪يهِمْ اَنْبٰٓؤُ۬ا مَا كَانُوا بِه۪ يَسْتَهْزِؤُ۫نَ ﴿٦﴾ اَوَلَمْ يَرَوْا اِلَى الْاَرْضِ كَمْ اَنْبَتْنَا ف۪يهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ كَر۪يمٍ ﴿٧﴾ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَةًۜ وَمَا كَانَ اَكْثَرُهُمْ مُؤْمِن۪ينَ ﴿٨﴾ وَاِنَّ رَبَّكَ لَهُوَ الْعَز۪يزُ الرَّح۪يمُ۟ ﴿٩﴾ وَاِذْ نَادٰى رَبُّكَ مُوسٰٓى اَنِ ائْتِ الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَۙ ﴿١٠﴾ قَوْمَ فِرْعَوْنَۜ اَلَا يَتَّقُونَ ﴿١١﴾ قَالَ رَبِّ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اَنْ يُكَذِّبُونِۜ ﴿١٢﴾ وَيَض۪يقُ صَدْر۪ي وَلَا يَنْطَلِقُ لِسَان۪ي فَاَرْسِلْ اِلٰى هٰرُونَ ﴿١٣﴾ وَلَهُمْ عَلَيَّ ذَنْبٌ فَاَخَافُ اَنْ يَقْتُلُونِۚ ﴿١٤﴾ قَالَ كَلَّاۚ فَاذْهَبَا بِاٰيَاتِنَٓا اِنَّا مَعَكُمْ مُسْتَمِعُونَ ﴿١٥﴾ فَأْتِيَا فِرْعَوْنَ فَقُولَٓا اِنَّا رَسُولُ رَبِّ الْعَالَم۪ينَۙ ﴿١٦﴾ اَنْ اَرْسِلْ مَعَنَا بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَۜ ﴿١٧﴾ قَالَ اَلَمْ نُرَبِّكَ ف۪ينَا وَل۪يدًا وَلَبِثْتَ ف۪ينَا مِنْ عُمُرِكَ سِن۪ينَ ﴿١٨﴾ وَفَعَلْتَ فَعْلَتَكَ الَّت۪ي فَعَلْتَ وَاَنْتَ مِنَ الْكَافِر۪ينَ ﴿١٩﴾

M,S,T (1)
2. Bunlar/şunlar/onlarتِلْكَ, apaçık Kitab’ın âyetleridir. (kitaptan ayet- lerdir)
3. Onlar iman etmiyorlar diye neredeyse kendine kıyacaksın!
4. Biz dilesek, onların üzerine gökten bir mucize indiririz de, ona boyunları eğilip kalır. (boyun eğmek zorunda kalırlar)
5. Kendilerine, o çok esirgeyici Allah’tan hiçbir yeni öğüt gelmez ki, ondan yüz çevirmesinler. (onlar bu tutumu iş etmişler)
6. Üstelik (ona) «yalandır» derler/ ve artık yalanlamışlardır; fakat alay edip durdukları şeylerin haberleri yakında onlara gelecektir.
7. Yeryüzüne bir bakmazlar mı! Orada her güzel çiftten nicesini yetiştirdik.
8. Şüphesiz bunlarda bir nişâne /işaret/ ayet /delil vardır; ama çoğu iman eden olmadılar.
9. Şüphe yok ki Rabbin, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

Furkân Suresi / سُورَةُ الفُرقان

İndir (PPTX, 219KB)

 بِسْمِ ﷲِالرَّحْمَنِ اارَّحِيم
Furkân Suresi Meali/Yor(umla)ması

تَبَارَكَ الَّذ۪ي نَزَّلَ الْفُرْقَانَ عَلٰى عَبْدِه۪ لِيَكُونَ لِلْعَالَم۪ينَ نَذ۪يرًاۙ ﴿١﴾
اَلَّذ۪ي لَهُ مُلْكُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَلَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَلَمْ يَكُنْ لَهُ شَر۪يكٌ فِي الْمُلْكِ وَخَلَقَ كُلَّ شَيْءٍ فَقَدَّرَهُ تَقْد۪يرًا ﴿٢﴾

Alemlere uyarıcılardan olması için, kısımlara ayıran//ayrılmış /fark(lar)ı ortaya koyan
o şey??_Furkan)’ı kuluna indiren (ALLAH) pek kutludur.
Yerin ve göklerin mülkü ona aittir.
Ve o bir oğul(da) edinmiş değil
Ve ona mülkünde bir ortak da yoktur.
Ve o her şeyi bir ölçü ile ölçülendirendir.
(belki??_ genel bir ölçü üzerinden orantı verendir
Ör: Meyve ile, el içi/avuç ölçüsündeki oran/at ile insan uyumu, yaprak ile meyvesi v.s)

3. (onlar); hiçbir şey yaratamayan, bilakis kendileri yaratılmış olan, kendilerine bile ne zarar ne de fayda verebilen, öldürmeye, hayat vermeye ve ölüleri yeniden diriltip kabirden çıkarmaya güçleri yetmeyen ilahlar edindiler.

Kafirler, bu (??) sadece bir yalan/-a çeviri/ döndür-ü-mek (-ten ibaret)’tir dediler.
Onu iftira ediyor.
Ve onu başka bir kavmin üzerine (yıkmaya??)
ona avanelik ediyor/ buna uğraşıyor.
Böylece(diyerek) onlar hiç şüphesiz zülüm ve sahtekarlık yapmış oldular.